Ve Rodion ata sarılıp ağlamaya başladı.

Bir zamanlar ben,

bir göldeydim.

Bir sandaldaydım. Sürekli bir rüzgar hali. Rüzgar başımı ağrıtır. Sürekli bir ağrı hali. Arada fırtınaya dönüyor da bir türlü devrilmiyor sandalım. Rüzgar işte, her zamanki gibi…

Uzaklara dalıp gittim ve yine gözlerim doldu. Kıyıya yanaşıp bir at arabası kiraladım. At var,araba ve arabacı var. Arabacı ata işkence ediyor, at ağlıyor, araba ise sadece sürükleniyordu. Gideceğim yere götürmüyordu beni, arabacının inisiyatifine kalmıştım.

Yağmur başladı aniden. Bir mağaraya sığındım, arabadan inip. Mağara boştu, ben hariç bomboştu. Bekledim. Yüzyıllar sürdü yağmur.

Dayanamadım, çıktım mağaradan. Denize ulaşmalıydım. Nehir oldum aktım, vadiler boyu uzandım. Menderesler çizdim zaman zaman. Denize giden yol düz değildi.

Ufukta görünce enginliği, insan yapımı engeller çıktı önüme. ”Dur” dediler. ”Daha yolun uzun”. Ve ben dedim ki onlara ”Çekilin yolumdan, yoksa siz de benimle gelmek zorunda kalırsınız”. Ve çekildiler önümden. Devam ettim. Ufak bir kasabadan geçtim, dev bir kalabalık toplanmıştı meydanda, gök yüzünü seyrediyorlardı. Usulca akıp geçtim yanlarından. Kimseler fark etmedi. Hayır, usulca geçtim ama sessiz değildim. Gürlüyordum. Onların kulakları tıkalıydı ama bana. Durmadım.

Denize ulaştım, deniz bana ulaştı.

İşte böyle oldu benim geçişim.

Yorum bırakın